Dolar : Alış : 34.1951 / Satış : 34.2567
Euro : Alış : 37.4829 / Satış : 37.5505
HAVA DURUMU
hava durumu

KARAMAN

- Hoşgeldiniz - Sitemizde 61 Kategoride 1416 İçerik Bulunuyor.

SON DAKİKA

DÎVÂN Ü LÛGÂT-İT TÜRK’TEKİ ATA SÖZLERİ

30 Haziran 2014 - 1.169 kez okunmuş
Ana Sayfa » Galeriler » Belgeseller » DÎVÂN Ü LÛGÂT-İT TÜRK’TEKİ ATA SÖZLERİ
DÎVÂN Ü LÛGÂT-İT TÜRK’TEKİ ATA SÖZLERİ

DÎVÂN Ü LÛGÂT-İT TÜRK’TEKİ ATA SÖZLERİ….

Bilinen en eski Türk lûgatı Dîvân ü Lûgât-it Türk’de külliyetli miktarda ata sözü … bulunduğu, bunların ise türlerinin günümüze ulaşmış belki en eski numûneleri olduğu malûmdur. Dîvan’daki bu ata sözlerinin … misâl getirilmek üzere kullanıldıkları da bilinen bir gerçektir.

Dîvân ü Lûgât-it Türk’de Türkçe, kelime olarak lûgatte, müellifince kurulan cümleler içinde ve misâlen getirilen ata sözlerinde, dörtlüklerde ve beytlerde kullanılmıştır. Türkçe kelimeleri lûgat yapmak, eser müellifinin zâten asıl maksadıdır. Yine müellifin bu lûgatleri açıklamak için kurduğu alelâde cümlelerde kullanılan Türkçe ise kendisine âittir. Bu kelimeler ve alelâde cümleler kelime morfolojisi veyâ gramer kâideleri açısından ehemmiyeti hâiz olabilirlerse de yine misâl getirmek için Kaşgarlı Mahmud Beğ’in eserinde kullandığı ata sözleri, …, Türkçe’nin anonim kültür, san’at ve edebîyât ürünleridirler. Bu bakımdan bu önemli edebiyat unsu­runu bir arada görebilmek maksadıyla, daha önce derlenmiş olmalarına rağmen, bu ata sözlerini bir kere daha derlemeyi uygun bulduk. Burada şunu da belirtelim ki bu derlemeyi yapan kişinin görüşü, bâzı Türk ata sözlerindeki açık veyâ kapalı anlatımlar, sanki Türk Töresi’nin maddelerini muhtevîdirler.

Dîvân ü Lûgât-it Türk’de 1. ciltte 163, 2. ciltte 51 ve 3. ciltte 104 adet olmak üzere toplam 318 adet “Sab” denilen ata sözü vardır. Bunların 3 adedi, kendilerine “ata sözü” denilmesine rağmen, lûgatte geçen bâzı kelimelerin cümle içindeki kullanılışını göstermek için kurulmuş basit misâl cümleleridir. 1. cilt, 369’daki “0l keçişni sub iletti” yâni “O keçisini suya götürdü” ile 1. cilt 386’daki “Ol kulın tepik tepdi” yâni “O adamını tekmeledi” cümlelerinin ata sözü oldukları söylenemez. 1. cilt 244’deki “Oñay irpeldi iş” ise düzeltilerek “Oñay iş irpeldi”, yâni “Kolay iş biçildi, bitirildi” hâline sokulsa bile, bu sözün ata sözü ile bir ilişkisi yoktur. Bu bakımdan ata sözü denilen 318 adet deyişten 315 adedi gerçek ata sözüdür.

Bu 315 adet ata sözünün 3’ü 3 defâ, 26’sı da 2 defâ, ya aynen veya çok az farklılıklarla mükerreren kullanılmışlardır. Böylece ziyâde olanlarının adedi 32’dir ve 315’ten tenzil edildiklerinde ata sözlerinin sayısı 283’e iner.

Maamâfih bu takdimde, ziyâde geçen bu ata sözlerinin “DLT Tercümesi”ndeki yerleri de belirtildi ve farklı olanların içlerinden akla en yakın olanı yazıldı. Ayrıca, yemîn etmek için kullanılan bir mesel de ata sözü gibi kabûl ile yukarıda ta’dâdı yapılan 28 sayısının içine bu dahî dâhil edildi.

Ata sözleri, sözün ilk kelimesinin baş harfine göre abaça düzeni ile dizildi. Yanına “Tercüme”deki yeri işâretlendi. Bu işâretlerde Romen rakamı ile cildi, Latin ra­kamı ile de sahifesi gösterildi. Ayrıca ata sözünün altında, sözün yaşayan Istanbul Türkçesi’ne çevirisi verildi.

– A –

Abçı neçe al (tep) bilse, ayıg anca yol bilir (I. 63) (I. 332)

Avcı ne kadar hîle bilse, ayı o kadar yol bilir.

Aç ebek, tok telek (I. 387)

Aç kişi aceleci, tok kişi yavaş olur.

Açıglığ er şebük karımas (I. 147)

Varlıklı kişi çabuk kocamaz.

Aç ne yemes, tok ne temes (I. 79)

Aç olan ne yemez, tok olan ne söylemez?

Agılda oglak togsa arıkda otı öner (I. 65)

Ağılda oğlak doğsa, dere boyunda otu biter.

Agız yese köz uyadur (I. 55)

Ağız yese göz utanır.

Alımçı arslan, berimçi sıçgan (I. 75) (I. 409)

Alacağına arslan, vereceğine, borcuna sıçan.

Alın arslan tutar, küçin sıçgan (kösgük, oyuk) tutmas (III. 412) II. 289) (I. 81)

Hîle ile arslan tutulur, zor ile güç ile sıçan (nazar, hayâl) tutulmaz.

Alp çerikde, bilge tirikde (I. 388)

Yiğit ordu içinde, bilgin mecliste (kiñeşte) belli olur.

Alp eriğ yabrıtma, ıkılaç arkasın yagrıtma (I. 139)

Yiğiti bakımsız bırakma, yörük atın sırtını yara etme.

Alplar birle uruşma, beğler birle turuşma (I. 182)

Yiğitlerle vuruşma, beğlerle sürtüşme, iddiâlaşma.

Alp yağıda, alçak çoğuda (I- 41)

Yiğit kişi düşman karşısında, yumuşak kişi savaşda belli olur.

Anası teblük yufka yapar, oglı tetik koşa kapar (III. 33)

Annesi (yalancı yufka) yapar, oğlu tetik koşup kapar. ( 1 )

Añduz bolsa at ölmes (I. 115)

Andız ota olsa, at ölmez. ( 2 )

Anıñ yüziñe titinü baksa bolmas (II. 144)

Onun yüzüne dik bakılmaz.

Anuk otru tutsa yokka sanmas (I. 68)

Öne konan yemek ikram edilmemiş sayılmaz.

Arı kapçıtsa ısrur (II. 329)

Arı kızdırılırsa ısırır, sokar.

Arkasız er çeriğ sıyumas (I. 128)

Arkasız kişi düşmanını, rakibini yenemez.

Arpasız at aşumas, arkasız alp çeriğ sıyumas (I. 123)

Arpasız at aşamaz, arkasız yiğit rakibini yenemez.

Arslan karışa sıçgan ötin ködezür (III. 263)

Kocayan arslan sıçan deliğini gözler.

Arslan kökrese at ayakı tulaşır (II. 146)

Arslan kükrese atın ayakları dolaşır.

Aşıç ayur tübüm altın, kamıç ayur men kayda men (I. 52)

Tencere der dibim altın, kepçe der ki ben neredeyim?

Aş tatıgı tuz yogrın yemes (III. 31)

Yemeğe tad veren tuzdur ama tuz çanakla yenmez.

Atan yüki aş bolsa açka az korunur (I. 75)

Aş deve yükü ile olsa aça az görünür.

Ata oglı ataç togar (II. 80)

Oğul babasına çeker, çekmek üzere doğar.

Atası açıg almıla yese oglınıñ tısı kamar (II. 311)

Babası ekşi elma yese, oğlunun dişi kamaşır.

Atası anası açığ almıla yese oglı kızı tısı kamar (III. 272)

Babası anası ekşi elma yese, oğlunun kızının dişi kamaşır.

Ata tonı ogulka yarasa atasın tilemes (III. 87)

Babanın giyimi oğluna yarasa, oğul babasını istemez.

At teküzligi ay bolmas (I. 507)

Atın alnındaki akıtma, gökdeki Ay’la bir olmaz, tutulamaz.

Ayın kişi neñi neñ sanmas (I. 98)

Başkasının malı, mal sayılmaz.

Ay tolun bolsa eliğin imlemes (I. 82) (I. 288)

Ay dolun olunca el ile gösterilmez.

Azuklug aruk ermes (I. 148)

Azığı olan yorulmaz.

– B –

Balık subda közi taştın (I. 379)

Balık suda, gözü dışarıda.

Bar bakır, yok altun (I. 360)

Bulunan, var olan bakır, bulunamayan,nâdir olan altındır.

Barçın yamağı barçınka, karış yamağı karışka (III.28)

İpek yaması ipeğe, yün yaması yüne.

Barıg otru tutsa yokka sanmas (II. 28)

Öne konan varlık, ikram edilmemiş sayılmaz. (Bk. Anuk …)

Beş erñek tuz ermes (I. 121)

Beş parmak düz, birbirinin eşi değildir.

Bilmiş yek bilmedük kişiden yeğ (III. 160)

Tanıdık şeytan yabancıdan iyidir.

Birin birin miñ bolur, tama tama kol bolur (III. 360)

Birer birer bin olur, damlaya damlaya göl olur.

Bir karga birle kış kelmes (II. 26)

Bir karga ile kış gelmez, gelmiş sayılmaz.

Bir tilkü terisin ikile soymas (III. 244)

Bir tilkinin derisi iki defi soyulmaz, yüzülmez.

Bir toyın başı ağrısa, kamug toyın başı agrımas (I. 274) (III. 169)

Bir şamanın başı ağrısa, bütün samanların başları ağrımaz.

Boldaçı buzagu öküz ara belgülüğ (I. 528)

Öküz olacak buzağı, kendisini belli eder.

Bor bolmayıp sirke bolma (III. 121)

Şarap olmadan sirke olma.

Boşlaglansa boksuklanur (II. 272)

Kızıp kurudan kişi boyunduruklanır.

Boş neñge iyi bolmas (I. 330)

Yaramaz malın sahibi olmaz.

Böri koşnısın yemes (III. 220)

Kurt komşusunu yemez.

Böriniñ ortak, kuzgunuñ yıgaç başında (I. 439)

Kurdun avı ortaklı, kuzgunun avı ağaçda kendine ait olur.

Buğday katında sarkaç subalur (III. 240)

Buğdayın yanında karamuk otu da sulanır.

Bu kök kirsün, kızıl çıksun (I. 362) ( 3 )

Bu mavi, ak girsin, kızıl çıksın.

Buşmasar boz kuş tutar, ebmeser ürüñ kuş tutar (II. 12)

Sıkılmayan kişi boz kuş, acele etmeyen kişi beyaz kuş tutar.

Buzdan sub tamar (III. 123)

Buzdan su damlar.

Bütün ümlüğ kanca bolsa olturur (I. 224)

Şalvarı sağlam olan nereye istese oraya oturur.

– Ç –

Çaksa tütnür, çalsa bilnür (II. 23)

Yaksa tüter, söylese bilinir.

Çakşak üze ot bolmas, çakrak bile ubut bolmas (I. 469) ( 4 )

Taş üstünde ot olmaz, yanşak kişide ar olmaz.

– E –

Ebdeki buzagu öküz bolmas (I. 446)

Ev içinde bakılan buzağı öküz olmaz.

Ebek ebğe tegmez (II. 19) (Bk. Ersek …)

Aceleci evine varamaz.

Ebek siñek sütge tüşür (II. 13)

Aceleci sinek süte düşer.

Ebliğ toygursa közi yolka bolur. (II. 176)

Ev sahibi doyurunca, konuğun gözü yolda olur.

Eğir bolsa er ölmes (I. 54)

Eğir otu kökü bulunduran kişi, hastalansa da ölmez.

Eliğ tutgınça ot tut (II. 292)

Yabancıyı tutacağına ateş tut.

El kalır (kaldı) toru kalmas. (III. 221) (II. 25)

Yurt gider, töre kalır.

Emgek eginde kalmas (I. 110)

Sıkıntı ebedîyen sırtda kalmaz.

Emikliğ uragut kösekçi bolur (I. 153)

Emzikli kadın iştahlı olur.

Endik uma eblikni agırlar (I. 105)

Şaşkın konuk ev sâhibini ağırlar.

Erdem başı tıl (I. 107) (1. 336)

Faziletin başı dildir.

Erdemsiz kut çertilür (II. 229)

Faziletsizden uğur, kut kaybolur

Erge muñ tegir, tag señiriñe yel tegir (III. 360)

Kişiye keder değer, dağ doruğuna rüzgâr değer.

Erik erini yaglıg, ermegü başı kanlıg (I. 70)

Yürekli kişi yağlı, tembelin başı kanlı olur.

Erkeç eti em bolur, eçkü eti yel bolur. (I. 95)

Teke eti ilâç olur, keçi eti yel olur.

Ermegüğe bulıt yük bolur (I. 138)

Tembele bulut yük olur.

Ermegüğe eşik art bolur (I. 42)

Tembele eşik dağ geçidi olur.

Erñeñe eliğ karı böz üm tikemes (I. 117)

Ergene elli karış bezden iç donu dikilmez.

Er oglı muñaymas, it oglı külermes (II. 84)

Kişi oğlu kederli kalmaz, it oğlu tökezlemez, ayağı sürçmez.

Ersek erğe tegmes, ebek ebğe tegmes (I. 104)

Oynak kadın koca bulamaz, aceleci evine varamaz.

Er sözi bir, eyer köki üç (II. 283)

Er kişinin sözü bir, eyerin bağı üç olur.

Esende ebek yok (I. 77)

Selâmetde acele yokdur.

Esiz anıñ yiğitliği (III. 51)

Yazık onun yiğitliğine…

Eşyek ayur başım bolsa sundurıda sub içgeymen (I. 492)

Eşek der ki; başım aklım olsa denizden su içerim.

Etli tırñaklı eyirmes (I. 177)

Et tırnakdan ayrılmaz.

Eyğü er süñüki erir atı kalır. (III. 307)

İyi kişinin kemiği erir, adı kalır.

Eyğülüğni sub ayakında kemiş başında tile (II. 112)

İyilik yap suya at, pınarında dile bulursun.

Eyğülükün kel, isizliğin kelme (II. 91)

İyilikle gel, kötülükle gelme.

– I –

Iñan ıñrasa botu bozlar (I. 120)

Dişi deve inlese yavrusu bağırır, bozlar.

Iş yaragında, sart asığında (III. 13)

İş sırasında, tüccar kârında…

It çakırı atka tegir, at çakırı ıtka tegmes (I. 363)

İt nazarı ata değer, at nazarı ite değmez.

It ısırmas, at tepmes teme (I. 178)

İt ısırmaz at tepmez deme.

Itka ubut atsa oldañ yemes (I. 116)

İtde utanma olsa çarığın altını yemez.

– İ –

İgliğ tutrugı ay bolur (I. 79)

Hastanın vasiyet etmesi iyilik getirir.

İki koçñar başı bir aşaçta (aşıçta) pışmas (III. 382)

İki koç başı bir tencerede pişmez.

İkki bogra igeşür, otra kökegün yancılur. (I. 187) (II. 287)

İki buğra, erkek deve itişir, ortada bükelek sineği incinir.

İm bilse er ölmes (I. 38)

Parolayı bilen kişi hayâtını kurtarır, ölmez.

İzlik bolsa er öldimes, içlik bolsa at yagrımas (1.104)

Çarığı olsa kişi ölmez, teyelti olsa atın sırtı açılmaz, yara olmaz.

– K –

Kaçış bolsa kıya körmes (I. 369)

Halk içinde uyuşmazlık olsa, kimse birbirine yan bakamaz.

Kadaş temiş kaymaduk, kayın temiş kaymış (I. 403) (III. 246)

Kardeş demiş bakmamış, kayın demiş bakmış.

Kagun karma bolsa iyisi ikki eliğin tegir (I. 410)

Kavun yağma edilse, sahibi iki eliyle kapar.

Kal sabı kalmas, kagıl bağı yazılmas (I. 409)

Söz leke bırakmaz, yaş söğütten yapılan düğüm ırgalanmaz.

Kalın bulutug tüpi sürer, karañku ışıg urunç açar (III. 216)

Yoğun bulutu tipi sürer, karanlık işi rüşvet açar.

Kalıñ berse kız alır, kerek bolsa kız alır. (III. 371)

Çeyiz veren kız alır, gerekliyse pahalı alır.

Kalın kaz kulabuzsuz bolmas (I. 487)

Kaz sürüsü kılavuzsuz olmaz.

Kalın kolan çupgasız bolmas (I. 424)

Eşek sürüsü başsız olmaz.

Kañdaş kuma ürür, iğdiş örü tartar. (III. 382)

Baba bir kardeşler dövüşürler, ana birler yardımlaşırlar.

Kanıg kan bile (birle) yumas (III. 66) (III. 157)

Kanı kan ile yıkamazlar.

Kan ışı bolsa, katun ışı kalır (I. 410)

Kağanın işi olursa, hâtununun işi kalır.

Kara bulıtıg yel açar, urunç bile el açar. (I. 354)

Kara bulutu yel açar, rüşvet ise yurt açar.

Kara muñ kelmeğinçe Kara Yalga keçme (III. 33)

Kara belâ gelmedikçe Kara Yalga geçidini geçme.

Karga karısın kim bilir, kişi alasın kim tapar (I. 425)

Karganın kocamışını kim bilir, kişinin gönlündekini kim anlar.

Karga kazga ötgünse butı sınur (I. 254)

Karga kaza özense bacağı kırılır.

Karı öküz balduka korkmas (III. 421)

Yaşlı öküz baltadan korkmaz.

Kayıñ kasıña (III. 151)

Katılık kayın ağacına mahsûstur.

Kayıñ kasıña, söküt süliñe (I. 356) (III. 369)

Kayın ağacına katılık, söğüt ağacına tazelik yaraşır.

Kaynar öküz keçiksiz bolmas (I. 390) (III. 191)

Coşkun ırmak geçitsiz olmaz.

Kaz kopsa ördek kol iğ igenür (I. 104)

Kaz giderse ördek göle sâhib çıkar.

Kek (Keten) kördi keregü yüydi (I. 447) (I. 404)

Sıkıntıyı görünce çadırını yüklenip gitti.

Keñeşliğ bilig üyreşür, keñeşsiz bilig obraşur (I. 232)

Danışılmış bilgi güzelleşir, danışılmamış bilgi yıpranır.

Keriş yagrı ogulka kalır. (I. 370)

At sırtındaki yara oğula kalır.

Keyüklüğ ölimes, küpeçliğ kürimes (III. 256)

Giyimli kişi ıslanmaz, gemli at huysuzluk etmez.

Kılıç tatıksa iş yunçır, er Tatıksa et tuncır (II. 281)

Kılıç paslanırsa iş incinir, kişi Farslaşırsa eti, kanı bozulur.

Kılnu bilse kızıl keyer, yaranu bilse yaşıl keyer (I. 394) (III. 20)

Cilve bilse kırmızı giyer, yaranmayı bilse yeşil giyer.

Kırk yılka teğin bay çıgay tüzlinür (I. 349)

Kırk yıla kadar zengin fakir bir olur.

Kış konuki ot (I. 332)

Kış konuğu ateşdir.

Kız birle küreşme, kısrak birle yarışma (I. 474)

Kız ile görüşme, kısrak ile yarışma.

Kız kişi sabi yorıglı bolmas (I. 326)

Cimri kişinin sözü, ünü yayılmaz.

Kiçikde katıglansa ulgayu sebnür (II. 268)

Küçük iken uğraşan, büyüyünce sevinir.

Kiçik ulugka turuşmas, kırguy soñkurka karışmas(II. 95)

Küçük büyüğe karşı durmaz, atmaca sungura karışmaz.

Kimiñ bile kaş bolsa yaşın yakmas (III.22)

Kimin yanında kaş denilen taş olsa, yıldırım onu yakmaz.

Kim kür bolsa köbez bolur. (I. 325)

Kuvvetli olan kabadayı olur.

Kiñ ton opramas, keñeşliğ bil iğ artamas (III. 358)

Geniş, bol giyim yıpranmaz, danışılmış bilgi yanılmaz.

Kişi alası içtin, yılkı alası taştın (I. 91)

Kişinin alası içinde, atın alası dışındadır.

Kişi eti tiriğle tatır. (III. 257)

Kişi eti diri iken tatlıdır, kıymetlidir.

Kişi sözleşü, yılkı yıylaşu (III. 104)

Kişi söyleşerek, at koklaşarak anlaşır.

Kizdeki kiz yıpar (I. 327)

Misk kutusu misk kokar.

Kizlençü kelinde (III. 242)

Gizli şey gelinde bulunur.

Kobı er kuyugka kirşe yel alır (III. 226)

Talihsiz kişi kuyuya girse yel alır.

Kolan kuyugka tüşse kurbaka aygır bolur (III. 122)

Eşek kuyuya düşse kurbağa aygır olur.

Korkmış kişiğe koy başı koş korunur. (III. 126)

Korkmuş kişiye koyun başı çift, iki görünür.

Koş kılıç kınka sığmaz (I. 359)

Çift, iki kılıç bir kına sığmaz.

Kökge sagursa (suysa) yüzge tüşür (II. 81) (III. 132) (III. 439)

Kişi göğe tükürse, yüzüne düşer.

Kök temür kerü turmas (I. 361)

Çelik kılıç geri durmaz.

Koni barır keyikniñ közinde ayın başı yok (III. 151)

Düz giden geyiğin gözünden başka yarası yokdur.

Kop sögütğe kuş konar, körklüğ kişiğe söz kelir (I. 319)

Söğütlüğe kuş konar, doğru kişiye söz gelir.

Közden yırasa köñülden yeme yırar. (III. 366)

Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.

Közüñüğe köğ tüşdi (III. 132)

Aynaya pas düşdü.

Kulak eşitse köñül bilir. Köz korse üyik kelir. (I. 211)

Kulak işitse gönül bilir, göz görse sevinç gelir.

Kul yağı, it böri (1.336)

Kulunun düşman, itinin kurt olduğunu unutma.

Kurmış kiriş tügülmes, ukrukun tag egilmes (III. 215)

Kurulmuş kiriş düğümlenmez, kement ile dağ egilmes.

Kurtga büyik bilmes yerim tar ter (III. 259)

Yaşlı kadın oyun bilmez yerim dar der.

Kurug yıgaç egilmes, kurmış kiriş tügülmes (I. 198)

Kuru ağaç egilmes, kurulmuş kiriş düğümlenmez.

Kurug kaşık agızka yaramas, kurug söz kulakka yakışmas (I. 382)

Kuru kaşık ağıza faydasızdır, kuru söz kulağa lüzumsuzdur.

Kuş balası kusınçıg, it balası okşançıg (III. 232)

Kuş yavrusu süs için, it yavrusu okşamak için

Kuş kanatın, er atın (I. 34)

Kuş kanadı ile, kişi atı ile varır, uçar.

Kuş tuzakka meñ uçun ılınur. (III. 358)

Kuş tuzağa yem için yakalanır.

Kuş yabuzı sagzıgan, yıgaç yabuzı azgan, Yer yabuzı kazgan, budun yabuzı Barsgan (I. 439)

Kuşun kötüsü saksağan, ağacın kötüsü kuş burnu, Yerin kötüsü çöl, ahâlînin kötüsü Barsgan’lılardır.

Kut belgüsi bilig (I. 427)

Devlet alâmeti bilgidir.

Kutlugka koşa yağar (III. 60)

Kısmetliye çift yağar.

Kutsuz kuyugka kirşe kum yağar (I. 457)

Kısmetsiz kişi kuyuya girse kum yağar.

Kuyugda sub bar, it burnı tegmes (I. 375)

Kuyuda su var ama itin burnu erişmez.

Kuzda kar eksümes, koyda yağ eksümes (I. 326)

Dağın güneş görmeyen yamacında kar eksilmez, koyunda yağ eksilmez.

Küç eldin kirşe toru tüñlüktin (tünlükten) çıkar (III. 120) (II. 17)

Zorbalık yurda girse, töre bacadan kaçar.

Kül ürkünçe köz ürse yik (I. 337)

Küle üflemektense, köze üflemek yeğdir.

Kümüş küñe ursa altun ayakın kel ir (I. 165)

Gümüş güneş altına bırakılsa, altın ayağıyla gelir.

Künde irük yok, beğde kıyık yok (I. 70)

Güneşde gedik yokdur, beyde caymak yokdur.

Küñe baksa köz kamar (I. 340)

Güneşe bakan göz kamaşır.

Küniniñ küline tegü yağı (III. 237)

Kuma kumanın külüne dahi düşmandır.

Küzegü uzun bolsa el iğ köymes (I. 448)

Küskü (ateş kuskusu) uzun olursa el yanmaz.

Kuz keliği yazın (yayın) bilgürer (belgülüğ) (II. 172) (III. 160)

Güzün gelişi yazdan bellidir.

– M –

Muş oglı muyabu togar (II. 14)
Kedi yavrusu miyavlayarak doğar
Muş yakrıka tegişmes, ayur kişi neñi yaraşmas (II. 105)
Kedi asılı yağa (kavurmaya) erişemez, gevezenin malı kişiye yaramaz.

– N –

Neçeme obrak keyük erse, yagmurka yarar (III. 38)
Nice eski giyim olsa yine de yağmurda işe yarar.
Nece munduz erse eş eygü, nece eğri erse yol eygü (I. 458)
Ne kadar aptal olsa da eş iyidir, ne kadar eğri, uzun olsa da yol iyidir.
Nece yitik biçek erse Öz sapın yonumas (I. 384)
Bıçak ne kadar keskin olursa olsun, kendi sapını yontamaz.

– O –

Oglak yiliksiz, oglan biliksiz (I. 119)
Oğlak iliksiz, çocuk bilgisiz olur.
Oglan biligsiz (I. 386)
Çocuk bilgisiz olur.
Oglan ışı ış bolmas, oglak müñüzi sap bolmas (III. 145)
Çocuk işi iş olmaz, oğlak boynuzu sap olmaz.
Oglan sub töker ulug yanı sınur. (II. 19)
Oğlan su döker, büyüğün bir yanı kırılır.
Oprak yasıkdın tozlug ya çıkar. (III. 16)
Eskimiş, kullanılmayan yay kabından tozlu yay çıkar.
Ortak erden artuk almaş (I. 99)
Ortak ortağından fazla almaz.
Otagka öpkelep süğe sözlemedük (III. 208)
Çadıra kızıp, askerle konuşmaz.
Ot tese ağız köymes (I. 43)
Ateş demekle ağız yanmaz.
Ot tütünsüz bolmas, yiğit yazuksuz bolmas (I. 400) (III. 16)
Ateş dumansız olmaz, genç kişi günahsız olmaz.
Otug oyguç birle öçürmes (I. 177)
Ateş alev ile söndürülmez.

– Ö –

Öd keçer kişi tuymas, yalñuk oglı meñgü kalmas (I. 44)
Zaman geçer kişi duymaz, insan oğlu ebedî kalmaz.
Ödlek karıtmışka boyug talkımas (II. 304)
Zamânın yaşlandırdığı kişiye boya ayıp sayılmaz.
Ögüñüçi üminde artarur (I. 203)
Öğünen kişi iç donunu pisletir.
Öküş sebinç bolsa katıg oksunur (III. 373)
Çok sevinen, pek pişman olur.
Öküz ayakı bolgınça buzagu başı bolsa yeğ (I. 59)
Öküz ayağı olmakdansa, buzağı başı olmak yeğdir.
Öldeçi sıçgan muş taşakın (taşakı) kaşır (III. 267) (I. 438)
Eceli gelen sıçan kedinin husyelerini kaşır.
Ötlüğ yinçü yerde kalmas (III. 30)
Delikli inci yerde kalmaz.
Öz köz ir kışlag (I. 464)
Kışlığını kendi gözünle seç.
– S –

Sabanda sandırış bolsa örtgünde irteş bolmas (I. 402) (II. 214)(III.416)
Saban zamanı sürtüşme olursa, harman zamanında dövüş olmaz.
Sabın sagrakka tegir (I. 471)
Sözle, tatlı dille sürâhiye erişilir.
Saçratgudın korkmış kuş kırk yıl ayrı yıgaç üze konmas (II. 331)
Tuzakdan korkmuş kuş kırk yıl çatal ağaç üstüne konmaz. ( 5 )
Sakak bıçar, sakal okşar (I. 282)
Çene keser, sakal okşar.
Sakak okşar, sakal bıçar (II. 286)
Çene okşar, sakal keser.
Sart azukı arıg bolsa yolda yer (I. 342)
Tüccarın malı temiz olsa yolda kendisi yer.
Sartnıñ azığı arıg bolsa yol üze yer (I. 66)
Tüccarın malı temiz olsa yol üzerinde kendisi yer.
Sınamasa arsıkar, sakınmasa utsukar (I. 242)
Sınamayan aldanır, sakınmayan yutulur.
Soğuşup uruşur, otra ton titişür (II. 89)
Soğuşup vuruşulur, arada elbise yırtılır.
Söğüt süliñe kayıñ kasıña (I. 356) (III. 134)
Söğütde tazelik, kayında sertlik vardır.
Sözğe süçünse bulun barır (II. 150)
Lâfa dalan tutsak olur.
Sub içürmesge süt ber (I. 218)
Su içirmeyene süt ver.
Sub körmekinçe etük tartma (III. 426)
Suyu körmeyince etek toplama.
Subuzganda eb bolmas, topurganda ab bolmas (I. 516)
Mezarlıkda ev olmaz, tozlu yerde av olmaz.
Sundılaç ışı ermes örtgün tepmek (I. 526)
Harman tepmek çayır kuşunun (serçe) işi değildir.
Süsegen uyka Teñri müñüz bermes (III. 364)
Süsegen öküze Tanrı boynuz vermez.

– T –

Tabgaç Kannıñ turkusı telim teñlemeyip bıçmas (I. 427)
Çin hakanının ipeği çokdur ama denk getirmedikçe biçmez.
Tagıg ukrukın egmes, teñizni kaygıkın bükmez (I. 100)
Dağ kement ile eğilmez, denizin önü kayıkla kesilmez.
Tag tagka kabuşmas, kişi kişiğe kabuşur. (II. 103) (III. 153)
Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur.
Tamu kapugın açar tabar (III. 234)
Cehennemin kapısını açan maldır.
Tapug taş yarar, taş başıg yarar (III. 58)
Emir taşı yarar, taş başı yarar,
Taşıg ısrumasa öpmiş kerek (I. 163)
Taşı ısıramayanın öpmesi gerekir.
Tatıg közre tikeniğ tüpre (II. 280)
Farslı’ya dikkat et, dikeni kökünden sök.
Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas (I. 349) (II. 281)
Fars’sız Türk olmaz, başsız serpuş olmaz.
Tayak bile taymas, tanuk sözün bütmes (III. 166)
Baston ile kayılmaz, şahit sözüne inanılmaz.
Tay atatsa at tınur, oğul ereyse ata tınur (I. 206)
Tay atlaşınca at dinlenir, oğul erginleşince babası dinlenir.
Taygan yügrügin (yügürgenni) tilkü sebmes (III. 175) (II. 15)
Tazının hızlı koşanını tilki sevmez.
Taz at taparçı bolmas (III. 149)
Alacalı at yük taşıyamaz.
Taz keliği börkçige (I. 26) (II. 41)
Kelin, börksüzün geleceği yer börkçüdür.
Tebey bedük erse mayakı bedük ermes (III. 168)
Deve büyük ise, tersi, dışkısı büyük olmaz.
Tebey münüp koy ara yaşmas (III. 60)
Deveye binip koyun sürüsü içinde saklanılmaz.
Tebi silkinse eşekke yük çıkar (II. 246)
Deve silkinse eşeğe yük çıkar.
Tebi yük kötürse, kamıç yeme kötürür (II. 75)
Yük götüren deve, kaşığı da haydi haydi götürür.
Tegirmende togmış sıçgan kök kökregiñe korkmas (III. 282)
Değirmende doğmuş sıçan gök gürlemesinden korkmaz.
Tegme kişi öz bolmas, yat yaguk tuz bolmas. (I. 433)
Her kişi kendin gibi olmaz, yad kişi, hısımla müsâvî olmaz.
Telim sözüğ uksa bolmas, yalım kaya yıksa bolmas (III. 20)
Çok söz anlaşılmaz, yalçın kaya yıkılmaz.
Teñsizde tegirmen turgursa, yaragsızda yar bolmas (II. 355)
Uygun olmayan yerde değirmen yapan yararsız ark yapar.
Teşük subda belgürer (I. 387)
Deşik, yarık, delik, suda su ile belli olur.
Tezek karda yatmas, eygü ısız katmas (I. 386)
Tezek karda yatmaz, iyilik kötülüğe katılmaz.
Tılın tergiğe tegir (I. 429)
Tatlı dil ile sofraya erişilir.
Tılın tügmişni tısın yazmas (II. 20)
Dil ile bağlanan diş ile çözülemez.
Tikmeğinçe önmes, tilemegince bulmas (II. 20)
Ekmeyince bitmez, dilemeyen bulamaz.
Tilkü öz yinige (İñe) ürse uyuz bolur. (III. 5) (I. 54)
Tilki kendi inine karşı ürüse uyuz olur.
Tiriğ esen bolsa tañ öküş korur (I. 62)
Kişi esen yaşasa şaşılacak çok şey görür.
Tokum yüzüp kuyrukta biçek sıma (I. 473)
Deriyi yüzüp kuyrukda bıçağı kırma.
Tolum anutsa kulun bulur, tolum unutsa bulun bolur (I. 215)
Silâhını hazır eden at da bulur, silâhını ihmâl eden tutsak olur.
Toyın tapugsak Teñri sepinçsiz. (III. 377)
Şaman tapınsa da Tanrı memnun olmaz.
Tünle bulıt örtense eblûk urı keldürmişçe bolur
Tañda bulıt örtense ebge yağı kirmişçe bolur (I. 251)
Akşam üstü bulut kızarırsa ev halkı çocuk doğmuş gibi olur,
Tan vakti bulut kızarırsa eve düşman girmiş gibi olur.
Tünle yorub kunduz sebnür, kiçikde eplenip ulgayu sebnür (III. 87)
Geceyle yola çıkan gündüzün sevinir, küçükken evlenen yaşlanınca sevinir.
Tütün kopursa işlenür (II. 72)
Dumanı kaldıran islenir.
Tütüşmeginçe tüzülmes, tüpirmeğinçe açılmas (II. 71)
Dövüş olmayınca düzen düzülmez, tipi olmayınca hava açılmaz.
Tuzun birle uruş, utun birle tireşme (üsterme) (I.414) (I.221)
Yumuşak başlı kişi ile vuruş alçak kişi ile iddiâlaşma, direşme.

– U –

Ula bolsa yol azmas, bilig bolsa söz yazmas (I. 92)
İşâret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz uzamaz, yayılmaz,
Ulugnı uluglasa kut bulur (I. 304)
Ulu kişiyi ululayan, devlet bulur.
Uluk yağırı ogulka kalır (I. 68) (Bk: Keriş …)
Atın omuz başındaki yara oğula kalır.
Uma kelse kut kelir (I. 92)
Konuk gelirse devlet gelir.
Umayka tapınsa oğul bolur (I. 123)
Şevkat meleğine yakaranın çocuğu olur?
Usukmışa sakıg kamug sub korunur (I. 191)
Susamışa serap bütün su görünür.
Us üşgürse ölür (I. 228)
Kukumav kuşu kişiye karşı öterse o kişi ölür.
Uygur yıgaç uzun kes, temür kısga kes (II. 11)
Ey Uygur, ağacı uzun kes, demiri kısa kes.

– Ü –

Üri kopsa oguş alkışur, yağı kelse imrem tepreşür (I. 87)
Gürültü kopsa hısım, akraba koşuşur, düşman gelse halk debreşir, yer yerinden oynar.

– Y –

Yablak tıllıg beğden kerü yalñus tul yeğ (III. 133)
Kötü dilli beyden yalnız dul kadın yeğdir.
Yagıñ erse kerek yundakı tegir (III. 44)
Düşmanın hücûm edip gitse bile atının fışkısı kalır.
Yağını aşaklasa başka çıkar (I. 305)
Düşman küçümsenirse başa çıkar.
Yakadaki yalga gali eligdeki ıçgınur (I. 253) (III. 307)
Yakandakini yalarken elindeki gider.
Yalksa yeme yağ eyğü, köyse yeme kün eyğü (III. 435)
Bıksa bile yağ iyi, yaksa bile gün iyidir.
Yalñuk meñgü tirilmez, sınka kirüb kirü yanmas (III. 64)
Kişi ebedîyen diri kalmaz, mezara giren geri dönmez.
Yalñuk oglı munsuz bolmas (III. 141)
Kişi oğlu dertsiz olmaz.
Yalñuk oglı yokayur eyğü atı kalır (III. 384)
Kişi oğlu yok olur, ölür, iyi ise adı kalır.
Yalñuk ürülmüş kap ol, ağzı yazlıp alkınur (I. 195)
Kişi şişirilmiş tulum gibidir, ağzı açılınca söner.
Yalñus kaz ötmes (III. 384)
Yalnız kaz ötmez.
Yarın bulgansa el bulganır (III. 21)
Kürek kemiği karmaşık olursa, yurt da karışır. ( 6 )
Yaş ot köymes, yalapar ölmes (III. 47)
Yaş ot yanmaz, elçi ölmez, öldürülmez.
Yatnıñ yaglıg tiküsinden, öznüñ kanlıg yuyruk yeğ (III. 43)
Elin yağlı lokmasından, kendinin kanlı yumruğu yeğdir.
Yayag atı çaruk, küçi azuk (I. 381)
Yayanın atı çarık, gücü azıkdır.
Yazıda böri ulısa ebde it bağrı tartışur (III. 255)
Düzlükde kurt ulusa, evde itin bağrı sızlar.
Yazıdaki süblin eyergeli, ebdeki takagu uçgınma (I. 447)
Düzlükdeki sülünü ararken, evdeki tavuğu kaçırma.
Yazın katıglansa kışın sebnür. (III. 159)
Yazın katık yapan, kışın sevinir.
Yazmas atım bolmas, yañılmas bilge bolmas (III. 59)
Şaşmaz ok olmaz, yanılmadık bilgin olmaz.
Yazmas atım yağmur, yañılmas bilge yañku (III. 379)
Şaşmaz ok yağmur, yanılmaz bilgin yankıdır.
Yer basrukı tag, budun basrukı beğ (I. 466)
Yerin baskısı dağ, milletin baskısı beğdir.
Yeti başlıg yil büke (III. 227)
Yedi başlı ejderha.
Yıgaç uçuña yel tegir, körklüg kişiğe söz kelir (I. 319)
Ağaç ucuna yel deyer, değerli kişiye söz gelir.
Yılan kendü eğrisin bilmes, tebi boynın eğri ter (I. 127)
Yılan kendi eğriliğini bilmez, deveye boynun eğri der.
Yılan yarpuzdın kaçar, kanca barsa yarpuz utru kelür. (III. 39)
Yılan, yılan sıçanından kaçar, nereye kaçsa yılan sıçanı karşısına dikilir, gelir.
Yıparlıg kesürgüdin yıpar kitse yiyi kalır (III. 48)
Amber kabından amber gitse de koşusu kalır.
Yırak yer sabin arkış keldürür (I. 97)
Uzak yerin haberini kervan getirir.
Yitükliğ anası koyun açar (III. 18)
Kaybetdiği nesneyi anasının koynunda arar.
Yogurkanda artuk ayak kösülse üşiyür (II. 137)
Ayak yorgandan dışarıya uzatılırsa üşür.
Yunt başın yularlab keñeldi (III. 9)
At başını dâimâ yularlayıp tedbîr al.
Yunt kazısı yağ (III. 223)
Yağın iyisi atın karnından çıkan yağdır.
Yurt kiçük bolsa angut bedük ur (I. 93)
Delik küçük olsa da tapayı (yamayı) büyük vur.
Yüpüşlüğ kelin keyeküni yapaş bulur (III. 11)
Yüz görümlülüğü çok olan gelin, güveyiyi yavaş, yumuşak bulur.
Yüzge körme erdem tile (II. 6) (III. 143)
Kişide yüz güzelliği değil fazîlet ara, dile.

– – – – –

( 1 ) Yalancı yufka, yalancı ekmek… Herhalde yalancı dolma gibi bir isim olacak..
( 2 ) Andız, dağlarda yetişen ve kökü atın karın ağrısına iyi gelen bir ottur.
( 3 ) Andlaşma meseli… Çelik renkli hançer yere konur, andlaşanlar hançerin üzerine ellerini koyup hep bir ağızdan bu sözü söylerler. Bugün dahi Türk Ordusu’nda, askerlik yemîninin silâha el basarak yapılmakta olduğu ma’lûmdur.
( 4 ) Çakrak = Şakrak… Şen-şakrak’daki neş’eli mânâsına değil de, herşeye, mütemâdiyen gülen, şımarık, gerzek mânâsına düşünülmelidir.
( 5 ) Kuş tuzağı çatallı daldan yapılır.
( 6 ) Kürek kemiği yakıldığında üzerinde beliren çatlaklarla bakılan Türk falı… Bu fal ve fala vesile olan kürek kemiği pek uğurlu sayılmaz. Anadolu’lu, özellikle Eğin’li (Kemâliye) kasap esnafının kürek kemiği üzerindeki eti sıyırdıktan sonra, satırla, bu kemiği ikiye ayırmaları veyâ üzerine bir delik açmaları bu yüzdendir. Biz bunun sebebini kasap esnafına sorduğumuzda açık bir cevap alamadık. Ancak çoğunluk sebebini bilmediklerini söylediler. Bazıları da “âdettir, görenektir” yanıtını verdiler. Belki de bu âdet, Atilla Kağan’ın Orleans savaşından bir gün önce şamanlara baktırdığı kürek kemiği falından sonra zuhûr etmiştir. (Bk: Gordony, Anlaşılmayan İnsan)

Facebook Hesabınızla Yorum Yapabilirsiniz

YORUMLAR

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
İlgili Terimler :

BENZER HABERLER

KÖŞE YAZARLARI

Tüm Yazarlar
karadaghaber.com